Mükemmelliyetçilik Bize Nelere Mal Oluyor?

Her mükemmelliyetçilik tipi insanlara hayatlarında zorluklar yaşatmayabilir ve kişilerin işlevselliklerini etkilemeyebilir. Bunlardan birisi de “uyumlu mükemmelliyetçilik”tir. Uyumlu mükemmeliyetçi kabaca, yaptığı işlerin mükemmel olması için çabalayan ve aldığı sonuçlardan tatmin duyan kişidir. Standartları nispeten esnektir ve ulaşılabilirdir. Uyumsuz mükemmeliyetçinin ise gerçekdışı ve ulaşılması zor standartları vardır. Aldığı hiçbir sonuçtan kolay kolay tatmin olmaz.

Peki böylesine bir mükemmelliyetçilik bize nelere mal oluyor?

Bir iş görüşmesinde en sık sorulan sorulardan biri “Kendinizde gördüğünüz olumsuz yanlar nelerdir? ” sorusudur. Bu sorunun en popüler cevaplarından biri de şüphesiz “Mükemmeliyetçi olmam.” dır. Çünkü mükemmeliyetçi, kelime bakımından da anlam bakımından da sanki pozitif bir şeymiş izlenimi verebilir.

Halbuki böylesine bir mükemmelliyetçiyi çoğu zaman harekete geçerken görmek pek mümkün değildir. Çünkü planladıklarını eyleme dökmesi için ilk önce yapmak istediği şey tamamen kusursuz olmalıdır. Dolayısıyla büyük çoğunlukla bunu yapmayacaktır, çünkü her şeyde mutlaka bir kusur bulunur.

Mükemmel bir ürün ortaya koymak oldukça ağır bir psikolojik yüktür. Bu kişiler genellikle kendilerini çok yıkıcı şekilde eleştirirler. Acımasız bir iç sesleri vardır. Üstelik dışarıya bunu belli etmeme çabasıyla birlikte gelen yetersizlik duygularıyla birlikte depresyon ve kaygı bozuklukları, yeme ve uyku bozuklukları yaşama olasılıkları da yükselir.

İkili ilişkilerinde de problem yaşarlar. Çünkü bu kişiler, ne kendi beklentilerini karşılayabilirler, ne de karşılarındaki yeterince iyidir. İş ilişkilerinde de problemler sürer, hem ellerindeki işi zamanında bitirmeleri zordur (çünkü son anda mutlaka düzeltilmesi gereken bir şey ortaya çıkar), hem de yaptıkları her adım için onaylanma ihtiyaçları yüksektir. Bir işe başlamak için yaptığı hazırlıklar öyle uzun sürer ki işi sürdürme konusunda enerji ve motivasyon azlığı çekerler.

Çoğu zaman kafasındaki o harika işe, harika ürüne, harika benliğe ulaşmayı amaçlar. Karşısına çıkan ufak tefek, belki de ondan başka kimsenin fark etmediği eksikler yüzünden bunlara ulaşamazsa yara alabilir. Kısaca bize avantaj sağladığını zannettiğimiz ve kulağa kimi zaman gerçekten de öyle gelen bir durum olan mükemmelliyetçilik, bize aslında pek çok bedel ödetir. Tüm bu bedellere ”Benim karakterim böyle, değişemem!” çaresizliğiyle yaklaşmak yerine tüm bunları gözden geçirmek ve bu katı mükemmelliyetçiliği esnetmek ise elbette mümkündür. Ve bu değişim çoğu zaman küçük bir farkındalıkla başlamaktadır.

Ruminasyon Nedir?

“Düşün düşün işin içinden çıkamıyorum!” cümlesini çok fazla kuruyorsanız ruminasyon yapıyor olabilirsiniz.

Peki nedir bu ruminasyon denen şey?

  • Ruminasyon, kişinin içinde bulunduğu durumu, bu durumun geçmişle bağlantılarını ve olası sonuçlarını tekrar tekrar düşünmesidir.
  • Bunu yaparken genellikle kendimizi çevreden soyutlarız ve kendimizi probleme ve bu problemin neden olduğu olumsuz duygulara odaklarız.
  • Ruminasyon çözüm odaklı değildir. Dipsiz bir kuyu gibidir. Acımasızdır ve kolay kolay gitmek bilmez.
  • Ruminasyon şu beklentiye hizmet eder: “Bunun üzerine ne kadar çok düşünürsem bununla ilgili bir cevap bulma ihtimalim artar.” Ama tam tersi, tekrarlayıcı bu düşünceler neredeyse hiçbir zaman bir cevap bulmayla sonuçlanmaz. Çözüm yerine karmaşa daha da artar. Düşünceler tekrarlandıkça daha kalıcı olur.
  • Ruminasyonun pek çok psikolojik rahatsızlıkla bağlantılı olduğu araştırmalarca ortaya konulmuştur. Bunlar çoğunlukla kaygı bozuklukları ve depresyondur.

Gününüzün büyük bir kısmını ruminasyonla geçirdiğinizi fark ediyorsanız bununla ilgili psikolojik    destek almak faydalı olabilir. Profesyonel desteğin yanı sıra kendi kendinize yapabileceğiniz bazı  egzersizler ise şunlar:

  • Dikkat çalışmaları yapmak. Sırasıyla belirli seslere dikkatinizi yöneltmeye çalışmak. Örneğin önce bir kuş sesine, ardından bir trafik gürültüsüne. Bu şekilde dikkatinizi esnetmeyi öğrenmek mümkün (Bunun için Youtube’da “Attention training” yazarak güzel örnekler bulabilirsiniz).
  • “Düşünceler yalnızca düşüncelerdir, gerçeklik değildir.” mantığını öğrenmek.
  • Metaforlardan yardım almak: “Nehirde yüzen yapraklar” –> Bu düşünceler nehirde yüzen yapraklar gibi. Onların su üzerinde yavaşça kayıp gitmelerine izin verin.
  • Kendinize zaman kısıtlaması koyarak (örneğin 20 dakika) bu düşünceleri bir deftere yazmak. Düşüncelerle değil yazı ile uğraşmak.
  • Bastırmak yerine ilk etapta ne yaptığınızı fark etmek. Bunun için kendinizi dışarıdan izlemeyi deneyebilirsiniz.

Yüksek Kaygının Önüne Nasıl Geçilir?

Birden çok şiddetli bir ses duyduğunuzu düşünün. Ne yapardınız? Muhtemelen hemen o yöne doğru bakar, sesin nereden geldiğini anlamaya çalışır, bütün dikkatinizi ona yöneltirdiniz. Sonra sorular başlardı zihninizde: “Neydi o?”, “Sen de duydun mu?” Anlamlandırmak isterdiniz, isim koymak isterdiniz, tehlikeli olup olmadığına karar vermek isterdiniz.
Evet o “şiddetli ses” ve onun sizde oluşturduğu korku, sizi başka hiçbir şey düşünemez hale getirirdi. Çünkü korku, bütün dikkati kendisine çekmek ister.Korkuyu yaşıyoruz, çünkü somut bir tehlike var. Korkuyoruz çünkü bilmiyoruz, tanımıyoruz.

Peki kaygıyı neden yaşıyoruz? Kaygı bize “ya şöyle olursa? ” dedirten, bu soruyu belki de binlerce kez sordurtan şey. Somut bir objesi yok, ancak buna rağmen bazen çok şiddetli ve hatta yıkıcı. Kaygı çoğu zaman “korkmaktan korkmak”. İyi haber: Kaygılarımızı yönetebiliriz! Bunu yapabilecek bilişsel yeteneklere sahibiz. Nedir bu basit ama etkili olabilecek adımlar?

  • Öncelikle fark etmek. Bu kaygılar sizde fiziksel ve zihinsel olarak ne gibi değişikliklere sebep oluyor? Tam olarak hangi düşünce aklınızda dönüp dolaşıyor? Bunları yazıya dökebilirsiniz.
  • Analiz etmek. Hangi konularda kaygılanıyorsunuz? Bu konuyla ilgili en büyük endişeniz ne? En kötü ne olabilir? Bunun ihtimali ne? Bununla başa çıkabilmek için neler yapabilirsiniz?
  • “Şöyle olursa ne olur?” gibi işlevsel olmayan düşünceleri terk etmeye çalışmak. Hayatta kontrol edemediğimiz etmenler olduğu kadar (çoğunlukla dış faktörler) kontrol edebildiklerimiz de var. Kontrol edemediklerimize odaklanmak kaygıyı tetikler ve bize zaman ve enerji kaybettirir.
  • Kaygıları arttıran rutinlerden vazgeçmek. Bunlar yerine spor ya da sanatla ilgilenebilirsiniz. Fiziksel aktivite ayrıca beyinde dopamin salınımına katkıda bulunacaktır.
  • Profesyonel yardım almak. Kaygılar hala geçmek bilmiyorsa ve yaşantınızı etkilemeye başladıysa randevu kısmından ya da benimle iletişime geçerek psikolojik destek alabilirsiniz.